30 Mayıs 2014 Cuma

hop(e)

bu böyle oturup geçmesini bekleyeceğin türden bir şey değil. bu, bekleyince geçecek türden bir şey değil. o'na doğru koşarsan belki.

hep bir şeylerle uğraşmak istediğin bir zaman. sanki bir boşluğu doldurman gerekiyor da, ne yaparsan yap boş yaşıyorsun gibi. sanki yeni bir defter almışsın da, hem sayfalarına kıymak istemiyorsun hem de yazarken ucun bitmesin istiyorsun. kiraz ağacının altına gelip bir tane seçersin, öyle alacalıdır biraz. hem koparmak, onun bambaşka olduğunu bildiğin için yanına almak istersin hem de tamamen olgunlaşsın, kendine gelsin istersin. ya da okuduğun kitabın hem bütün sayfalarını çizmek, hiç bir yerini kaçırmamak istersin ya, aynı zamanda da o kadar çok değer verdiğin için ilk eline aldığında olduğu gibi, öylece kalmasını istersin. karışık işte. gördüğün gibi tarif edilebilir bir durum da değil.

bu, öyle anlatacağın, okuyacağın bir durum değil. yaşarsan belki. 

27 Mayıs 2014 Salı

Mim : Hangisi?

Şenay Benderli'ye çok teşekkür ediyorum.

Arkadaşınız saçlarını boyatmış, hiç yakışmamış. "nasıl olmuş" sorusuyla karşına dikilmiş. Ne dersin?
- Bu da olmuş sana ama sanki önceki daha güzel gibiydi. :))


Evde hangisinin olmasını isterdin?
- Resimde evde beslenemeyecekler de olsa ayırmak istemedim. Cevaba gelirsek, balık. sessiz, sakin. :)

İntikam;
- Soğuk yenen bir yemektir.
- Tatlıdır.
- Gereklidir.
- Gereksizdir.
  Bence gereksizdir.geçmişe değil geleceğe bakmayı düşünürüm. :)
- Diğer.

Ülkeyi kötülüklerden temizlemek için hangisi olmak isterdin?
- Bir süper kahraman
- Kill Bill'deki isimsiz kahraman.
- Cezalandırıcı
- Diğer
  Harold Finch. Sevdiğim bir dizi karakteri. :)


Benim mimlediklerim :

Butterfly'ınız
Maviye iz süren

21 Mayıs 2014 Çarşamba

öyle işte. / 3

Bazen o kadar girersin ki içeri, dalarsın ya derine, ışık almaz ya gözlerin hani, gözlerin açık olduğunu bile anlayamazsın. Rüya ile gerçek karışmaya, zaman dilimin kaymaya başlar ya hani, tam da o anda bir sancı vardır içerde, hissedersin. kaybolmaya başladıkça oluşmaya başlarsın kendinden, içerden. beynin, zihnin, bilincin sana bir şeyler anlatmaya başlar. Kendini buluyorsundur, kendin oluyorsundur artık.  Beynin doğum sancısı, sanırım böyle bir şey.

öyle işte. / 2

Saat epey oldu, ilerlemiyor da. bazan geriye doğru gittiğini düşünüyorum zamanın hatta. o kadar şey getiriyor ki geçmişten önümüze, sanki hep tersine işliyor. bazen de ileriye doğru gittiği fikri kaplıyor beni, hep düzeleceğini göstermek için sanırım hayatın, senin. teselli veriyor sana, kendi halinde. bütün saatler yanlıştır çünkü, ya ileridir ya geri. sanırım bize anlatmak istediği bağzı şeyler var.

'ayar, saniyenin peşinde koşmaktır.' sanırım bunun etkisinde kaldım biraz. Etkisinde kalacak bir şeyler aradığımız bir zaman dilimi vardır. Ya da bana öyle geliyor. Etkisinde kalıp ona sığınmak için işte. Sığınacak bir şeyler arıyoruz yani. Anladınız siz onu. Topraktan gelene, toprakta olana ve toprağa gidecek olana sarılıyorum/z. Kağıda, kaleme, kitaba sığınıyoruz. Kendini ifade edemezsin de, dalıp gidersin ya uzaklara. Dışardan bakanlar seni öyle görür hani, o kadarını anlatabilmiştir gözlerin. Sen de bir kağıt parçası bulup ona bakmaya, ona sığınmaya başlarsın. Seni anlatan şeyin içine saklanırsın. kitaplara saklanmak. senin yaşadığını anlayan birisi vardır mutlaka..

18 Mayıs 2014 Pazar

öyle işte.

hava soğuk. dışarıdan bakınca öyle duruyor. zaten hep dışarıdan bakarız, içeride kalınca dumandan ölüyoruz. evler de soğuk. bu yaz hiç ısınmayacak, kışın daha çok üşüyeceğiz. bütün insanlar üşüyecek. bir kez yandık, bundan sonra yaz ne getirebilir ki bize?

soğuyorsun bazen, bir sebep varmış  ya da yokmuş hiç önemsemiyorsun. sen soğuksun ya, herkesi üşütmek istiyorsun. bazen olur öyle, her şey üst üste gelir. sendeki dertler gibi, bitmeyecekmiş gibi gelir. bitmez de zaten, hep yenisi gelir. öyle hızlanır ki bazen, soluk almayı bile unutursun. arada yaşadığın gelir aklına, sonra onu da unutursun.

"çok yalnızdım, hiç tek başıma yaşamadım. başka bir yalnızlıktı bu. kalabalıkların asil yalnızlığı. birileri vardı hep, dostlarım, ailem, hayallerim. birileri hep vardı, hissederdim ama göremezdim. acı verirdi. bu insanların, bu duyguların hep tesadüf olduğuna inanırdım. ama bazen diyorum ki keşke bir atın boynuna sarılsaydım, onunla kaçıp betonarme duygulardan, evlerden, insanlardan.. kaçasım vardı yeşil çimenlere, gelmeyesim vardı. sonsuzluğa çığlık atasım vardı. o iyi insanlar gibi atıma binip gidesim vardı. gidemedim."



12 Mayıs 2014 Pazartesi

Siz hiç mimlendiniz mi?

Şeyma Tanış beni mimlemiş. mim yapmaya başlamışken bunu da bekletmeyeyim istedim. çok uzun ama, bitirebilir miyim bilmiyorum. :)

Siz hiç ... ?

Siz hiç gerçek aşk nedir bildiniz mi?
- Bu zamanda rastlamak pek mümkün olmuyor maalesef...

Siz hiç acı çektiniz mi?
- Çekmeyeni bulabilirseniz tanışmak isterim.

Siz hiç insanın gözlerinin içine baktınız mı?
- Gözlerle konuşmayı severim, o yüzden çokça yaptığım bir şey. :)

Siz hiç salıncakta sallanıp bulutları yakalamaya çalıştınız mı?
- Yapmadım, kulağa hoş geliyor ama.

Siz hiç ayağınız takılıp yere düştüğünüzde bayılana kadar güldünüz mü?
- Arkadaşlarım gülmeden önce ben gülmek isterim. :))

Siz hiç parmak yarışı yaptınız mı?
- Çok severim. eğlendiriyor insanı durduk yerde.

Siz hiç kafanızı su dolu bir kovaya koyup nefesinizi ne kadar tutabildiğinize baktınız mı?
- Hayır. Düşünmüyorum da. :)

Siz hiç ruh çağırdınız mı?
- Hayır, oldukları yerde daha iyidirler bence.

Siz hiç altın günü yaptınız mı?
- Yapmadım, umarım yapmam da. :)

Siz hiç pamuk şeker yerken elinize yüzünüze bulaştırdınız mı?
- Pamuk şeker yemenin kuralı bu değil miydi? :)

Siz hiç gece yarısı uyanıp sevdiğiniz birisinin nefesini dinlediniz mi?
- Tabii ki.

Siz hiç saatlerce köpük banyosu yaptınız mı?
- Nope.

Siz hiç çimlerin üstüne çıplak ayak gezme keyfini yaşadınız mı?
- Çimlere basmamayı tercih ederim. Toprakta yürüdüm ama, iyi geliyor.

Siz hiç yağmur altında çılgınca koştunuz mu?
- Yürümek daha zevkli geliyor bana yağmurda. :)

Siz hiç bir günü hayıflanmadan geçirdiniz mi?
- Öyle bir günüm olduğunu hatırlamıyorum..

Siz hiç sesiniz kötü olsa bile bir şarkıyı bağıra bağıra söylediniz mi?
- Sesim kötü zaten. ama şarkıyı öyle söylemek rahatlatıyor, çevreye zararım yoksa. :)

Siz hiç kendi takımınız yense bile karşı takıma alay etmeden medenice tebrik ettiniz mi?
- Evet, az da olsa. :))

Siz hiç yardımlaştınız mı?
- Yep.

Siz hiç saatlerce beklemenize rağmen acelesi olduğu her halinden belli olan birine yerinizi verdiniz mi?
- Böyle bir şeyle karşılaşmadım, o anki duruma göre değişir bu cevap.

Siz hiç etraf 'ne der?' diye düşünmeden bir kez rahatça hareket ettiniz mi?
- Olmuştur belki birkaç kez. :)

Siz hiç gönlünüzce yaşayabildiniz mi?
- Fırsat buldukça, evet. :)

Benim mimlediklerim;

Şenay Benderli
Butterfly
Maviye iz süren.
Pink
Deeptone


Kolay gelsin. :))

Tek kelime : Mim

Şenay Benderli'ye teşekkür ederim mimlediği için.

Telefonun nerede?
- Şarjda.
Partnerin?
- Kitap.
Saçların?
- Uzamıyor.
Annen?
- Hızlı.
Baban?
- God Father.
En sevdiğim eşya?
- Kitaplık.
Son gece gördüğün rüya?
- Hatırlamıyorum.
Hayalindeki araba?
- TT.
İçinde bulunduğun oda?
- Huzurlu.
Korkun?
- Yaşlanmak.
10 sene içinde ne olmak istiyorsun?
- Okuyucu.
Sen ne değilsin?
- Agresif.
Şu an ne düşünüyorsun?
- Cevapları.
Senin bilgisayarın?
- Siyah.
Bira?
- Kullanmam.
Aşk?
- nerede?

11 Mayıs 2014 Pazar

Mavi

bir gökyüzü, mavi. sen misali, özgürlük gibi. huzur gibi. varlığını bildiğin, ulaşamadığın ama her zaman okumak istediğin bir kitap gibi. sanki sen yetmiyormuşsun ama seni bekliyormuş gibi işte. bilirsin bu duyguyu. senin eksikliğini hatırlatır sana, kendi güzelliği ile, kendi çekimi ile. Mavi işte, herkesi kaplayan, kapsayan, ne kadar geniş olduğunu anlatan bir gökyüzü. ne ile dolu olduğunu bildiğimiz bir mutluluk belirteci.

insanların, mutsuz olduğunda yağmur yağdığını okumuştum. sanırım sen de böyle anlıyorsun beni, bizi. beni görüyorsun, düşünüyorsun. cevap dahi veriyorsun bana, konuşuyorsun. "bulutlar ağlamasa nasıl güler yeşillikler" diyorsun, benim gülmem için ne hallere sokuyorsun kendini.

mavi işte, sevgi belirteci. mutluluğun resmi. çocukken yapmaya çalıştığım resimlerde gökyüzünü maviye boyamama izin vermezdi hocam, seni kıskanıyordu sanırım. beyaz olur diyordu, ya da ben seni beyazlaştırmak, açmak, sana başka şeyler karıştırmak istemiyordum. işime böyle anlamak geliyordu. o zaman anladım ilk defa seni kıskandığımı.

senin varlığının olmadığı yere katlanamayacağımı, bana yardım eli uzatanların seni görmediğini o zaman anladım. ben seni korumaya çalıştıkça dinlemeyeceklerdi beni, çocuktum ben. işte öyle çocuksu bir şeysin sen mavi, öyle saf, öyle temiz. öyle korunası bir şey’ sin.


şimdi benim tebessüm ettiğimi göreceksin, bir başka güzel olacaksın ertesi güne. kendini bir başka vereceksin insanlara. ben üstüme alınacağım ama, ne kadar görmesem de seni...

Inferno

Bir siyah hüzün, kara kalem, kara sayfa. Göz ucunda bekleyen her şey karanlık, her şey ölü(m). Bir harfler var aydınlık, parlak. Onlar da sıraya girerken kararıyor içten içe. Beyaz yazıyor, siyah okuyorsun. Baktıkça geriye, kararıyorsun. Kendince bir şey kaplıyor içini, siyah bir güneş misali. Bir tuval alıyorsun eline, tam da bu durumu anlatmak için. Bembeyaz bir 'sen' var önünde. Bütün hayatını, yaşamını, duygularını kendin belirleyeceğin bir 'sen'.

Renkleri karıyorsun, tablo oluşturmak için fırçayı birine batırıp başlamak istiyorsun tabloya. Orda bir yaşama an'ı var işte. Maviyle başlasan, özgürce, istediğin gibi başlayacak her şey. Bütün benliğiyle senin olacak, senden olacak, sana seni anlatacak. Ya da yeşil olsa fırçanın ucundaki, sakinleştirse seni. Seni içine alıp toprağa, toprak kokusuna götürse. Sen karışsan gerçeğe, karaya..

Sen karayla başlayacaksın ama, gerçekle başlayacaksın. Kendini buna hazırlamazsan olmaz çünkü, eksik kalırsın. Bir şey döndürecek nasılsa her şeyi hüzne, sen dönüştür kendini baştan.  Vakit kaybetme bunları yaşayarak..