31 Temmuz 2013 Çarşamba

Ölüm

Gece yarısını geçmişti biraz zaman. Yağmurun bıraktığı bir serinlik, tatlı bir esintinin de etkisiyle hoş birkaç sokak ve cadde ile şehri bırakmıştı geride. Bu manzara o kadar güzeldi ki, insanlar yudumlamak için kendilerini kaldırımlara koyuvermişlerdi. Kimisi elindeki cigarasıyla yıldızları seyretmeye çalışıyor, parıldayan şeyler ile düşüncelerini uyandırmaya çalışıyordu. Kimisi sevdiğinin ya da dostunun koluna girip gecenin ilerleyişine katkıda bulunuyordu.
Aklı cigarasını içen kişiye takıldı. Ulaşamayacağı bir parıltıdan düşünceleri için medet uman, ancak göz önündeki yapay ışıkları kaldırıp(kapatıp) görebileceği, kim bilir sayısız kişinin saymaya çalıştığı, geceleri birlikteliği, düşüncede bile olsa, süsleyen şeyleri izleyen bir kişi. Yıldızların sıralanışı gibi ardı sıra düşünceleri mi vardı yoksa kendi karanlığının içinde uzakta da olsa bir parıltı mı arıyordu? Sanırım düşüncelerinden firar edip görebildiği en uzak noktaya yerleşmek istiyordu.
Ya da dur. Hiç biri değil. O anda aklında beliren, daha çok ciddisi bulunmayan bir şeyle ilgiliydi bu.  Şu idi o cümlecik: Duygularımızı ölümden başka bir şeyin uyandırmadığına dikkat ettiniz mi?
Evet evet. Kesinlikle bu “olmalı”. Kendinden uzaklaşan bir şeyin, aslında istese görebileceğini ve kaybolmadığını, o “şey”i kaybetmediğini kendine göstermeye çalışıyordu.
“Ölüm, kaybetmek, sevmek, sevilmek, sözler, güven. Hiç biri değil. Senin de düşündüğün gibi hepsi tek bir yerden geliyor, korku.
Yanında O’nu istediğin için değil de, yalnız (O’nsuz) ölmekten korktuğun için daha çok. Ya da söylediğini yapamadığın için değil de, kendinle çeliştiğini fark etmesinden. Uçmayı istemekten değil de, çarpıp kanadını kırmaktan. Ve en çok da olduğun yeri aramaktan değil, bulmaktan ve o karşılaşabileceğin faili meçhul senaryodan korkuyorsun.
Bunların hepsi ya da hiç biri. Hislerinin öldüğünü görmekten korkuyorsan hepsi, aslında bir o kadar da hiç biri değil kendine itiraf ettiğin korku.”

Yanından geçen ufak teknenin lakayt sesiyle kendine geldi. Ne kadar saniye öldürdüğünü bilmiyordu ya da bilmekten korkuyordu. Bulunduğu, kendisini bulduğunda hayret verici olan şey ise, elinde cigarası, parıldamaları izliyordu köprünün kenarında.