11 Mayıs 2013 Cumartesi

Katil

Hislerin manyetik alanı var mıdır? Öğrendiğin, kavramaya çabaladığın fiziksel olayların mental hayatında yeri ne kadardır? Bir soru daha lazım. Varlığını hissettirmeye çalışan berrak yüzlü şahsın kıskançlığı pardon güveni ne kadardır?
Sinek vızıltısının bile tüyler ürpertici olduğu bir sessizlik vardı klasik duvarlar arasına girdiğinde. Evde oksijen yüzdesini değiştiren bir yoldaş hissetmenin verdiği tebessümle, basit bir Çin felsefesini hatırladı ansızın. Profesör katil olduğunu mu düşlüyordu, yoksa katil bir profesör olduğunu mu varsayıyordu?
Kül tablasının hislere ara veren izmarit tutmacına yeni bir anlam daha yüklenecekti besbelli. Masaya baktı, külleri etrafına saçmış, hislerden muzdarip bir küllük, çoğu şeyin (genelde yalnızlık) başlangıcını içeren, kendini temsil ettiğini düşündüren bir çakmak, görevine başlamamış bir kaç cigara tanesi. Bir de hafifletici bir sıcaklık tabiki. Bazen monolog bazen de diyalog ilerleticisi olan, rengini rivayetlere göre Nur'dan ya da Tan Kızıllığından alan, emek işlenmiş bir çay bardağı.
İlk nefesle ilk soruyu düşündü, profesör katilse? O zaman farkında olunan bir bilinmezlik olurdu. En basitinden yalan olduğunu görürsün ilk baktığın kısımda, ilk şeyde. Normalde mevcut olduğu varsayılan fakat sadece bir kandırmacadan ibaret sahte sevgi, kişiliksiz aşk. Varlığını paylaştığın insanın Sahteliğini ele alırsın. Eğer profesör katilse, sana olmadığı bir katledici gibi hislerini yok etmeye, kendi etkisi altına almaya çalışıyor demektir. Kendisinin bile olmayı beceremediği, sadece bir düş olarak inandırmaya çalıştığı Şey, aslında bir sahtekarlıktan ibaretse, temelinde güven sorunu ve kaybetme korkusu yatan kıskançlık ortaya çıkar. Karşısındakini tam olarak etkileyebilmeli ki sahte benliğini gerçek katledicilere kaptırmasın. 
Ya tam tersiyse? Yani katil olduğunu düşleyen bir eğitmen değil de eğitmen olduğunu varsayan bir katil ise?
Bu da çok tehlikeli. Sana istediğin gibi görünmeye çalışan, alnına çizdiği Q harfini karşısındakini düşünerek onun okuyabileceği gibi çizen, iknatörlükte en iyi olmayı amaçladığı için Sahtekarlığın bütün oyunlarını bilen biri ise? Oyunu yine kaybettik. İki varsayım da güven sorunlarının, yitirme korkusunun, sahip olma (yanında olmak değil!) isteğinin getirdiği kıskançlığın etkisini görüyorsun. Kıskançkıkla ne alakası mı var? Eğer seni yitirmekten(kaybetmekten) korkmasaydı, hiç bir şekilde varsayımlara dayalı, olduğu (aslında olmadığı) gibi görünemeyen bir insan tablosu çizmeye çalışmazdı. Ve yine de bir konuda haklısın. Yalan söylemediğini sadece gözlerinden anlayabilirsin...
Uçuşan küller arasından, kardeşlerine yeni bir cigara tanesi eşlik etti, yaşamını paylaştığı gelen kişiden gelen içine dokunan ses ile birlikte ;
-Yine ilk sigaranı bitirip bardağını soğuttun di mi?
Tebessüm etti, cigarasını söndürdü. Mutlu bardağın tekrarlanması için doğruluğundan şüphe etmediği gözlere baktı. Masaya giden eli bardakla geri dönüyordu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder